Abdullah Öcalan, İmralı’da duruşması başlamadan önce Ankara DGM Başsavcısı Cevdet Volkan’a 22 Mart 1999 tarihinde bir mektup gönderdi. Mektubunda, daha önce verdiği ifadesine ek olarak çeşitli konularda bilgi ve düşüncelerini sunmak istediğini belirtti. Bayram tatili olmasına rağmen, Başsavcı Cevdet Volkan ve Savcı Talat Şalk, 3 Nisan Cumartesi günü saat 09.30’da İmralı’da Öcalan’ın ifadesini aldılar. Bu ifadenin alındığını kamuoyuna ilk duyuran gazeteci de ben oldum.
Öcalan, ifadesinde kendi durumunu ele alarak, sağ-sol çatışması içerisinde klasik bir solcu veya Kürtçü olarak kabul edilmesinin doğru olmadığını ifade etti. 1940’lı yıllara kadar devam eden isyanların, Cumhuriyet’in yeni kurulmasından kaynaklandığını ve bu isyanların bastırılmasında aşırı şiddete başvurulduğunu belirtti. Ancak bu şiddetin, Kürtleri ezmek için değil, Cumhuriyeti korumaya yönelik olduğunu vurguladı.
Öcalan, PKK’nın kurucusu olduğunu ve kuruluş aşamasında Kürtlerin bağımsız bir Kürdistan kavramının bulunduğunu belirtti. Ancak zamanla bu programın hayali olduğunu anladığını ifade etti. PKK kurulduktan sonra şiddete başvurulmasından rahatsız olduğunu ve 1993’ten sonra PKK’yı şiddet unsurundan arındırmak için çaba sarf ettiğini söyledi. Turgut Özal’ın çağrısının bu konuda kendilerini etkilediğini belirtti.
Öcalan, Özal ile ateşkes ve sonrasındaki süreçle ilgili görüşmelerinin olacağını düşündüğünü, ancak Özal’ın bu konuyu sonuçlandıracak ömrünün kalmadığını ifade etti. Bu durum, PKK’nın geleceği açısından önemli bir dönüm noktasıydı.
Öcalan, uzun örgüt hayatında Kürtlerin özgürlüklerini Türkiye içerisinde bulduklarını belirtti. Ona göre, Kürtlerin derdi ayrı bir devlet kurmak olamaz. Federasyon ve otonomi gibi çözümlerin yeterli olmadığını, demokratik sistemin kendisinin daha ileri bir çözüm olduğunu vurguladı. 1990’lardan sonra Kürtlerle ilgili kültürel hakların geliştiğini ve bu durumun Türkiye’de Kürtlerin özgür ifade hakkının geliştiğinin bir göstergesi olduğunu ifade etti.
Öcalan, Türkiye’deki demokratik gelişmelerin Kürtler için de olumlu sonuçlar doğuracağını düşündüğünü belirtti. Kürtlerin, devletin asli unsurları olduğunu ve bu durumun Cumhuriyet’in kuruluşundan beri geçerli olduğunu ifade etti.
Öcalan, Atatürk’e karşı hiçbir zaman olumsuz bir söz söylemediğini ve Türk ulusu ile bayrağına saygı gösterdiğini belirtti. HADEP Genel Kurul toplantısında Türk bayrağının indirilmesini kınayanlardan biri olduğunu ifade etti. Yakalandığında Türk bayrağına karşı saygısını öperek gösterdiğini ve bu konuda yapılan suçlamaları kabul etmediğini vurguladı.
Öcalan, ülkesini ve devletini güçlendirmek amacıyla gerekli bilgiyi vermeye ve örgütü yasal çizgiye çekmeye hazır olduğunu belirtti. Devletin, iç barışı sağlamak için gerekli yasal düzenlemeleri yapması gerektiğini ifade etti. Bu düzenlemelerin başında af yasası geldiğini söyledi.
Öcalan, PKK programının politik ve siyasi değerinin olmadığını anladığını ve Kürt devleti kurmanın mümkün olmadığını ifade etti. Mevcut Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde demokratik ortamda her şeyin gerçekleşebileceğini düşündüğünü belirtti. Ancak bu düşüncelerini kamuoyuna yeterince yansıtma imkanı bulamadığını ifade etti.
Televizyonlarda yaptığı konuşmalarda özgürlüğün ancak Türkiye içinde olacağı mesajını verdiğini belirtti. Abdullah Öcalan’ın duruşması, Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.